Ekonomik hayatın gereksinimleri karşısında kanunda düzenlenen teminat araçlarının yetersizliği, tarafları yeni teminat arayışına yöneltmiş; böylece inanç anlaşması ve mülkiyetin devri unsurunu bünyesinde barındıran teminat amaçlı inançlı işlemler uygulamada kendisine geniş bir yer edinmiştir. Taşınmazları konu edinen inançlı işlemlerde aynî bir teminat olan mülkiyet, inanan tarafından inanılana devredilmekte; inanılan ise teminatın konusunu oluşturan temel borç ilişkisindeki borç vadesinde ödendiğinde inançlı işleme konu taşınmazı inanana iade etmektedir. Burada inanılanın taşınmazı iade edeceği yönündeki inanç, işlemin temelini oluşturmaktadır.
Kendine özgü (sui generis) nitelik taşıyan inanç anlaşmaları hukuk sistemimizde pozitif bir düzenlemeye sahip değildir. Bu durum taşınmaz mülkiyetinin devrinin sebebe bağlılığı ve tapu sicil memurlarının mülkiyet devrinin konusunun tapuda inanç anlaşması olarak gösterilmesi önünde engel oluşturan tutumuyla birleştiğinde, devrin sebebinin satış sözleşmesi başta olmak üzere bağışlama vb. nedenler altında gösterilmesine yol açmıştır. Tarafların inanç anlaşmasında üstlendikleri yükümlülükleri yerine getirmemesi halinde tapu kütüğünün düzeltilmesi davası olarak Yargıtay'ın önüne sıklıkla gelen inançlı işlemler, muvazaa başta olmak üzere lex commissoria yasağı gibi bir takım geçersizlik halleriyle karşılaşmış; ancak inanç sözleşmesinin özünde tarafların, üçüncü bir kişiyi aldatma kastı taşımaması, tarafların gerçek iradesinin taşınmazı gerçekten devretme yönünde olması ve yanlış belirtme zarar verme ilkesi doğrultusunda inançlı işlemlerin geçerli birer hukukî işlem olduğu Yargıtay tarafından da kabul edilerek bu yönde içtihatlar gelişmiştir.
Konu Başlıkları
Taşınmaz Mülkiyetinin Devrine İlişkin İnançlı İşlemlerin Unsurları, Çeşitli Hukuki Kurum ve İşlemlerle Karşılaştırması
Taşınmaz Mülkiyetin Devrini Konu Edinen Teminat Amaçlı İnançlı İşlemlerin Geçerliliği
Tarafların İnanç Anlaşmasından Doğan Yükümlülükleri