“Yabancı düşmanlığı” daima bir bulanıklık içermiştir. Dil, din, ırk, mezhep ve cinsiyet üzerinden ayrımcılık mekanizmalarının harekete geçirildiği bu sistemde başka mahalleden ya da sokaktan olanlara dahi düşmanlık güdülebilir. “Biz” duygusunun kapsamı da aynı ölçüde bulanıktır. Kimi insanlar bu düşmanlığı kolaylıkla içselleştirirken, kimileri üzerine kafa yorar ve bazen de bu bulanıklığın kurbanı olur. Arthur Miller, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen bitiminde kaleme aldığı Fokus’ta, ABD’deki küçük bir Hıristiyan kasabasında yükselen anti-semitizm üzerinden bu bulanıklığı irdeliyor. İktidar sahiplerinin, yabancı düşmanlığını hangi çıkarlara yönelik, hangi sorgulamaların önüne geçmek için kullandığını orta sınıftan bir karakter olan Bay Newman üzerinden ele alan Miller, akıldışılığın ve önyargıların karşısında insani değerlerin gerçekliğini ön plana çıkarıyor. Hıristiyan değerlerine bağlılığın bir seçenekten bir zorunluluğa dönüştüğü siyasal atmosferde değerler karmaşası ve kitlesel manipülasyon yoluyla zehirlenen toplumdan küçük ama çarpıcı bir kesit sunan Fokus, yazıldığı dönemden bugüne ve bu coğrafyaya yakıcılığını koruyarak ulaşan temel sorunlarımızdan birini merkeze alan, sarsıcı bir eser.