Sadece birkaç dakika içinde, hayatımız hiç beklemediğimiz bir noktaya ulaşabilir. Kısacık bir zaman dilimi, koca bir ömrü etkileyebilir.
Ufacık bir an yeter tüm dengeleri bozmak için. Hiç beklemediği birinin kalbini ona açmasıyla, bu anlardan birine yakalanan Defne'nin hayatı, tahmin edemeyeceği bir yönde ilerlemeye başlar. Mantığı, kalbinin sesini bastırmak istercesine bağırırken, Defne'nin hayatı içinden çıkılmaz bir labirente dönüşür. Öte yandan Çağatay tarafından hayatı kurtarılan Su, Fatih'i aklından çıkaramayan Elif, Sıla ile benzer yönleri olduğunu fark eden Bora ve İrem'i her geçen gün biraz daha keşfeden Arda için de yaşanılanlar hiç kolay değildir.
Hayatları beklemedikleri bir yönde gelişen bu insanların tek sığınağı, yüreklerindeki eksikliği bir yapbozun parçası misali dolduran dostlarıdır. Bir yapbozun parçaları olan insanlar, daima zıt kutuplarda olduklarını sanarak kendilerini kandırırlar.
İki okulun öğrencileri aslında çok iyi dost olabilecekken, saçma bir öfke kıvılcımını büyük bir yangına dönüştürüp, senelerce kendilerini bu yangında yanmaya mahkûm ederler. Öyle ki, birbirlerine karşı duydukları kin ve nefret, zamanla 'Düşman Okullar' diye anılmalarına yol açar. Peki, Düşman Okullar'ın öğrencileri bir yerden sonra sıkılırsa ve düşman olmak istemezse ne olur?
Bu, içinde fırtınalar kopmasına rağmen fısıldayamayan insanların hikâyesi? Bu, adına nefret denilerek inkâr edilen duyguların aşka dönüşmesinin hikâyesi? Bu, dostluğun hikâyesi?