Tarihi mahallelerden birinde, küçük müstakil bir evi satın almamla başladı her şey. Tadilat esnasında bodrum katında tılsımlı bir oda keşfettim. Felsefe kitaplarımı yazmaya başladığım gece tuhaf bir gelişme oldu. Bir de baktım ki felsefe tarihinde adları anılan ünlü filozoflar, düşünürler, bilgeler saydam bedenleriyle odamdalar.
Önce biraz tuhaf karşılasam da zamanla bu duruma alıştım. Çünkü felsefe kitaplarımı baba filozoflarla birlikte yazmak gerçekten ilginç ve keyifli olacaktı. Fakat işin daha da tuhaf yanı, bu sırlı odaya filozof olmayan bazı insanların da gelmeleri...
Müslüm Baba, Deli Ziya, Güldane, Zehra, Rana ve Onur... Müslüm Baba süt beyazı elbisesiyle gelmiş. Deli Ziya, mezar taşına Hayat bir gündür, o gün bugündür yazdıran bir adam. Güldane bir Roman kızı, Çiçek satarım, günü gününe yaşarım diyor. Rana, tam bir kitap kurdu. Lisede bir felsefe kulübü kurmuş. Zehra ve Onur, Rana'nın kulüpten arkadaşları, Felsefeye Fransız kalmamak için geldik diyorlar.
Yıllardır hayalini kurduğum felsefe kitaplarımı şimdi tuhaf konuklarımla birlikte yazıyorum. İşin sonu nereye varır, bunu henüz ben de bilmiyorum...
...
Felsefi terimlerin cirit attığı, kısa hikâyelerin akla kapı açtığı, soruların havada uçuştuğu, filozofların birbiriyle kapıştığı keyifli bir felsefi kurgu... Bu kitabın dilini, anlatımını, birbirinden ilginç kahramanlarını çok seveceksin. İnsana, hayata, ölüme, kadere, varlığa, varoluşa dair pek çok şey konuşuluyor. Kısmen Sokrates tarzı. Fakat bu kitabın başka özgün tarafları da var. Okudukça göreceksin.